Yunan mitolojisine göre İkaros babası ile birlikte bir labirente kapatılmıştır. Labirentten çıkmayı ne kadar deneseler de başaramayınca baba bu kez farklı bir çare geliştirir. Mademki görebildikleri tek yer gökyüzüdür, o halde kurtulmak için de göklere uçacaklardır. Etraftaki kuş tüylerini toplayan baba onlardan iki çift kanat yapar ve birini balmumuyla oğlunun omuzlarına yapıştırırken en önemli tembihini eder sıkı sıkı: ‘Fazla alçaktan uçma çünkü yerin nemi kanatlarını ağırlaştırır ama sakın güneşe de çok yaklaşma çünkü onun harareti balmumunu eritir. Ortadan uç.’
Fakat genç ve tecrübesiz İkaros, kanatlarını çırpıp havalanmayı başardığında bir yandan güneşin cazibesine kapılır ve ona yaklaştıkça yaklaşır. Diğer yandan yükselmenin zevkiyle sarhoşluğa kapılır; doğaya karşı koymak, kendinde olağanüstü bir kıymet vehmetmesine sebep olur, kibirlenir. Oysa güneşin harareti balmumunu eritmeye başlar çok geçmeden. Yine de gözleri kamaşmış İkaros kaçacağı yerde güneşe yaklaşmaya devam eder. Sonunda balmumu eridiğinde kanatlarından olur ve denize düşerek boğulur…
İkaros'un Düşüşü ile ilgili öyle bir tablo var ki o, dikkatlerimizi İkaros'tan çok hayatın kendi meşrebine çeker: Brueghel'in ‘İkaros'un Düşüşü’ isimli meşhur tablosu. Eğer dikkatli bakmazsak bize huzur verebilir bu ‘güzel’ tablo. Olağanüstü dinginlikteki bir bahar gününde, yeşilimsi renkteki göksel bir ışığa boyanan denizin yakınında bir çiftçi tarlasını sürmektedir. Az ötede bir başka köylü koyunlarını gütmekte, sahildeki balıkçı ağlarıyla uğraşmaktadır. Deniz sakindir, yelkenli gemiler ağır ağır yol almaktadır menzillerine doğru. Uzaktaki kıyıda kurulmuş mamur bir şehir, üzerine düşen ışık demetinin altında parıldamaktadır.
Sıradışı, rahatsız edici bir şey yoktur ilk bakışta, kendimizi doğanın ve insanın uyumuna bırakabiliriz. Fakat biraz dikkatli bakınca neredeyse zalimce komik bir duygu uyanır üzerimizde. Çünkü tablonun sağ alt kısmında, kıyıya yakın bir yerde suya tepe taklak gömülmüş birinin havadaki iki bacağını görürüz. Etrafta uçuşan birkaç tüy ve bedenin bütünüyle batmamış olması düşüşün henüz gerçekleştiğini gösterir. Demek ki İkaros, labirentten havalanmış, güneşe doğru yükselmiş, başı hazdan dönerek kanat çırpmış ve sonunda düşmüştür. Şimdi, buracıkta.
Düş müdür düşüş müdür? Her ne olursa olsun İkaros'un düşmesi büyük bir olaydır. Ama Brueghel'in tablosunda, bu büyük olaya rağmen ne köylüler, ne balıkçı dönüp onun tarafına bakmaktadır. Bir efsane düşerken, bir kahraman yok olurken, büyük bir hikâye trajik biçimde son bulurken sıradan hayatın umurunda bile değildir bu. Hayatın tablosunda o sadece ayrıntıdır ve aynı hayat olanca güzelliği içinde acımasızca devam etmektedir. Olan İkaros'a olmuştur sadece. Bu yüzden bu aydınlık tablonun anlattığı hikâye karanlıktır.